Nörobilim ve İnsan Psikolojisi Sosyal Zeka Kitabından Alıntılar...
- YYDesignCo

- 4 Eki
- 13 dakikada okunur
Konuya girmeden önce, bu blog, kitap özeti niteliğinde. O yüzden bir kitap okuyormuş gibi, biraz okuyup belki sonra ara verip tekrar kaldığınız yerden devam ederek, belki not tutarak okuyabilmeniz adına bir blog konsepti hazırladım. :)
Bu blog konumuz, nörobilim ve insan psikolojisi bağlamında, sosyal zeka üzerine. Çocukken beynimizin hangi bölgelerine yerleşen hangi kodların , çocukluktan yetişkinliğe kadar olan süreçte sosyal zekamızı nasıl etkilediğine, beynin hangi bölgelerinin hasarlı olması durumunda, oluşabilecek rahatsızlıklara ve bunların sosyal yaşantıyı nasıl etkileyeceğine dair nörolojik açıdan bilimsel alıntılarına bakacağız.
Meraklandık mı? :) O güzel defterlerime yazdığım alıntılardan bir derleme hazırladım :) O zaman çaylar, kahveler, ve notlar alınmak isterse defter kalemler hazırsa, haydi gelin başlayalım. :)
Bu bloga bir de müzik neden olmasın dedim. Rahatlatan aynı zamanda odağı rahatsız etmeyecek tarzda bir müzik eşliğinde okumayı seviyorum. Belki sizin de hoşunuza gider. :) (Buradaki ekleme bir ön gösterim tarzında, eğer ''aslında iyiymiş ya'' derseniz full versiyonunu tıklayıp açabilirsiniz.)
Size arka plandan eşlik edebilir :)

NÖROBİLİM VE İNSAN PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ
BİRİNCİ KISIM ALINTILARI
BAĞLANTI KURMAK İÇİN DONATILMIŞ BEYİN
[...]
ALT YOL BULAŞMA MERKEZİ
Bu alt yol, kendiliğinden ve hiç gayret sarf etmeden, muazzam bir hızla bilinçaltımızda çalışan devrelerden oluşur. Yaptığımız şeylerin çoğu -özellikle duygusal yaşamımızda- alt yol üzerinden geniş çaplı sinir ağlarının güdümünde gibidir. Çekici bir yüze bakakalmamız ya da bir sözdeki istihzayı sezmemiz, bu alt yol sayesindedir.
Üst yol ise tam tersine, daha yöntemli bir biçimde, adım adım, temkinli bir çabayla çalışan sinir sistemlerinden geçer. Üst yolun farkına varırız ve bize en azından, içsel yaşamımız üzerinde alt yolun izin vermediği belli bir denetim gücü verir. O çekici kişiye yaklaşmanın yollarını düşünürken, ya da istihzaya verilecek ustaca karşılığı ararken üst yola saparız.
[...]
Sosyal yaşamlarımızı bu iki tarz arasındaki etkileşim yönetir.
Bir duygu kişiden kişiye sessizce, farkına varılmadan geçebilir, çünkü bu geçişi sağlayan devreler alt yol üstündedir. İyice basitleştirirsek, alt yol amigdala ve benzeri otomatik nodüllerden (düğümlerden) geçen sinir devrelerini kullanır, üst yol ise girdileri beynin icra merkezi olan ve kendi isteğimizle bir şeyler yapma yetimizi barındıran -başımıza gelen şeyler hakkında düşünmemizi sağlayan- prefrontal kortekse gönderir.
RUH HALİNİN TETİKLEYİCİLERİ
[...]
Bu ilkeyi sezgileriyle kavrayan Edgar Allen Poe, şöyle yazmıştı: ''Birinin ne kadar iyi ya da kötü ruhlu olduğunu, ya da o an ne düşündüğünü anlamak istediğimde, yüzüme mümkün mertebe onunkini yansıtacak bir ifade verir, sonra da kendi zihnimde ve yüreğimde bu ifadeye uygun düşecek ya da tekabül edecek hangi düşünce ve hislerin belirdiğini anlayana kadar beklerim.''
DUYGULARI KAPMAK
[...]
Ekran üzerindeki duygular bile bulaşıcıdır.
[...]
Beynin ilk başlarda sanal ve asıl gerçeklikler arasında çok az ayrım yaptığı anlaşılıyor. Dolayısıyla kamera bir yüze zoom yaptığında, izleyicilerin beyinlerinde yüz tanıma bölgeleri aydınlanıyordu. Ekranda bir bina veya manzara belirdiğindeyse, fiziksel çevremizi kaydeden farklı bir görsel bölge etkinleşiyordu.
Filmin bir sahnesinde bazı ince el hareketleri gösterildiğinde, dokunma ve hareketi yöneten beyin bölgesi devreye giriyordu. Heyecanın doruğa çıktığı -tabanca sesleri, patlamalar, olay akışındaki sürprizli dönüşlerle dolu- sahnelerdeyse duygusal merkezler hızla hareketleniyordu. Kısacası, seyrettiğimiz filmler beynimize komuta etmektedir.
SAMİMİYETSİZLİĞİ SAPTAYAN RADAR
[...]
Duygunun dışavurumu kendiliğinden ve bilinçdışı olduğundan, bastırılması bilinçli bir çaba gerektirir. Hislerimiz konusunda hile yapmak -korku ya da öfkemizi saklamaya çalışmak- aktif çaba ister ve tam bir başarıya ulaştığı nadiren görülür.
Örneğin; bir dostumun bana anlattığına göre, dairesini geçici olarak devren kiraladığı adamla daha ilk konuşmasında ona güvenmemesi gerektiğini anlayıvermişti. Gerçekten de dairesine dönmesi gerektiği hafta, adam tahliye etmeyeceğini bildirmişti. Bu arada, kendisinin gidebileceği bir yer yoktu. Kiracı haklarını koruyan bir dizi mevzuat yüzünde, avukatı onun kendi dairesine dönmesini sağlamak için uğraşırken evsiz kalmıştı. Adamla yalnızca bir kez, evine bakmaya geldiğinde görüşmüştü. Sorun çıkaracağını söyleyen bir şey vardı onda...
Adamdaki ''o şey'' samimiyetsizliğe karşı erken uyarı sistemi işlevi gören o kendine has üst ve alt yol devrelerinin çalışmalarını yansıtmaktadır. Kuşku konusunda uzmanlaşmış olan bu devreler, empati ve uyum devrelerinden farklıdır. Varlıkları, insan ilişkilerinde ikiyüzlülüğü saptamanın önemini işaret eder.
[...]
Anlatıya eşlik eden yüz ifadesine bağlı olarak, etkinleşen belirli sinirsel bölgelerde bariz bir farklılık meydana geliyordu. Aktörün yüzü anlatısına uyan bir hüzün sergilediğinde, dinleyicinin amigdalası ve onunla bağlantılı hüzün devreleri etkinleşiyordu.
Aktörün yüzü acıklı bir anlatı sırasında gülümsediğinde, yani duygusal bir uyumsuzluk olduğunda ise, dinleyicinin beyni sosyal tehditler veya çelişkili enformasyona karşı uyarı vermekte uzmanlaşmış bir alanı harekete geçiriyordu. Bu durumda, dinleyiciler öyküyü anlatan kişiden hoşlanmadıklarını belli ediyorlardı.
Amigdala, kendiliğinden ve içtepi şeklinde, karşılaştığımız herkesi güvenilir olup olmadıklarını saptamak üzere taramadan geçirir: ''Bu adama yaklaşmak emniyetli olur mu? Tehlikeli biri mi? Ona güvenebilir miyim, güvenemez miyim?'' Amigdalaları büyük ölçüde zedelenmiş olan nörolojik hastalar, birinin ne derece güvenilir olabileceği konusunda hüküm yürütemezler. Sıradan insanların çok kuşkulu buldukları birinin fotoğrafı gösterildiğinde, bu hastalar onu ötekilerin en güvenilir bulduğu adamla aynı kefeye koyarlar.
Birinin güvenilir olup olmadığı konusunda bizi uyaran sistemin üst ve alt olmak üzere iki kolu vardır. Üstteki, birinin güvenilirliği hakkında kendi isteğimizle bir yargıda bulunduğumuz sırada çalışır. Ama konu hakkında bilinçli olarak düşünüyor olsak da olmasak da farkındalığımızın dışında sürekli bir amigdala güdümlü değerlendirme yapılır. Alt yol, emniyetimizi sağlamak için uğraşıp durur.
[...]
BİR KAZANOVA'NIN DÜŞÜŞÜ
[...]
Başarıyla yalan söylemek, yoğunlaşmayı gerektirir. Bu zihinsel çabanın harcandığı yer de üst yoldur, ama dikkat sınırlı bir kapasitedir ve yalan söylemek fazladan bir dikkat ister. Sinirsel kaynakların bu şekilde zorlanması, prefrontal bölgenin başka bir görevi yerine getirmek -o yalanı ele verebilecek irade dışı duygu gösterilerine ket vurmak- için ihtiyaç duyduğu olanakları azaltır.
[...]
Yüz kasları alt yolun, yalan seçimiyse üst yolun kontrolü altındadır; duygusal bir yalan söz konusu olduğunda, yüz söyleneni yalanlar. Üst yol saklar, alt yol ele verir.
[...]
SEVGİ, GÜÇ VE EMPATİ
[...]
Belirli bir anda iki kişinin fizyolojik halleri ne kadar benzeşiyorsa, birbirlerinin hislerini o kadar kolay sezebilirler. Birine uyum sağladığımızda, inceden inceye de olsa, hislerini mutlaka paylaşırız. O kadar benzer titreşimler yayarız ki, istemediğimiz zamanlar da bile duyguları içimize geçer.
[...]
UYUM İÇİNDE
[...]
Sadece benzer duruşlar bile ahengi oluşturan unsurlar arasında şaşırtıcı bir önem taşır. Örneğin bir araştırmada, sınıfta oturan öğrencilerin duruşlarındaki değişimler izlenmişti. Duruşları öğretmenlerinkine ne kadar benziyorsa, aralarındaki uyum o kadar güçlü bir biçimde hissediyorlar ve derse genel katılım düzeyleri de bir o kadar artıyordu. Gerçekten de duruş benzerliğine bakarak, bir sınıfın havası hakkında çabucak fikir edinilebilir.
[...]
Ana rahminde bile, bebekler hareketlerini başka seslerin değil de, insan konuşmasının ritimleriyle eşzamanlı hale getirirler. Bir yaşındaki bebeklerin çıkardıkları seslerin zamanlama ve süresi, annelerinin konuşma ritmine ayak uydurur. Bir bebekle annesi, ya da ilk kez görüşen iki yabancı arasındaki eşzamanlılık -örtük olarak ''lütfen devam et'' anlamına gelen- ''seninleyim'' mesajını gönderir.
Bu mesaj diğer kişinin ilgisini sürdürür. İki kişi sohbetlerinin sonuna yaklaştıklarında, eşzamanlılıklarını yitirmeye başlayarak, birbirlerine etkileşimlerini kesme zamanının geldiğini haber veren sözsüz bir işaret gönderirler.
[...]
Her sohbet iki ayrı düzeyde, üst ve alt yol üzerinden yürür. Üst yolda trafiği akılcılık, sözcükler ve anlamlar oluşturur. Alt yolda ise sözcüklerin altında işleyen serbest biçimli bir canlılık ifadesi, anında hissedilen bir bağlantı aracılığıyla etkileşimi bir arada tutar. Bu bağlantı hissi, söylenenlerden çok, daha dolaysız ve mahrem olan sözsüz duygusal bağa dayanır.
[...]
Eşzamanlılık arttıkça, her iki tarafın hissedeceği duyguların benzerliği de artar; uyum sağlamak duygusal bir eşleşme yaratır. Örneğin, bir bebekle annesi düşük bir enerji ve dikkat düzeyinden beraberce daha yüksek bir düzeye geçtiklerinde, paylaştıkları zevk sürekli artar. Bebeklerde bile bulunan bu şekilde ahenk kurma yeteneği de, beyinde bütün bu eşzamanlılığı o kadar doğal hale getiren temel bir donanımın varlığını işaret eder.
[...]
ÖZGECİLİK İÇGÜDÜSÜ
[...]
Sadece dikkat göstermek bile duygusal bir bağlantı kurmamızı sağlar. Dikkat gösterilmezse, empati de oluşmaz.
[...]
[...]
İNCE AYAR
[...]
Dikkatimiz keskinleştikçe, ötekinin iç halini -daha çabuk ve daha incelikli ipuçlarına dayanarak, üstelik daha belirsiz koşullar altında- daha iyi sezeriz. Aksine, endişe düzeyimiz ne kadar yüksekse, o kadar az empati gösterebiliriz.
[...]
[...]
KADİM BİR TARTIŞMA
[...]
Acı bir çığlık duymamız, beynimizin bu tür acıyı tanıyan bölümleriyle birlikte premotor korteksi de etkinleştirir; harekete geçmeye hazırlandığımızı gösteren bir işarettir bu. Benzer şekilde, kederli bir sesle mutsuz bir öykü anlatan birini dinlememiz, hareketleri yöneten motor korteksle birlikte amigdalayı ve hüzünle ilgili devreleri de etkinleştirir. Daha sonra bu paylaşılan hal, tepkimizi hazırladığımız yer olan beynin motor alanına gerekli eylem için işaret gönderir. İlk algımız bizi eyleme hazırlar: Görmek, yapmaya hazır hale getirir.
[...]
Darwin, her duyguyu belirli bir şekilde davranmaya yönelten bir eğilim olarak görmüştür. Korku, donup kalmaya ya da kaçmaya; öfke, savaşmaya; neşe, kucaklamaya, vb. Beyin görüntüleme çalışmaları artık onun sinirsel düzeyde haklı olduğunu göstermektedir. Herhangi bir duyguyu hissetmek, o konuda harekete geçme arzusunu uyandırır.
Alt yol, his-eylem bağlantısını kişilerarası hale getirir. Örneğin, yalnızca beden hareketleri ve duruşuyla da olsa korkusunu ifade eden birini gördüğümüzde, kendi beynimiz korkuyla ilgili devreleri etkinleştirir. Bu ani bulaşmayla birlikte, korkulu eylemlere hazırlanan beyin alanları da hareketlenir. Öfke, neşe, üzüntü vb. her duyguda aynı şey olur. Demek ki duygu bulaşması yalnızca hisleri yaymakla kalmayıp, beyni otomatik olarak uygun eyleme de hazırlamaktadır.
Doğanın yazısız kuralına göre, bir biyolojik sistem asgari miktarda enerji kullanmalıdır. Burada beyin o verimliliği, bir eylemi hem algılarken hem de icra ederken aynı sinir hücrelerini ateşleyerek sağlar.
[...]

Yukarıdaki bilgiler şaşırttı mı? :) Merakımız artmış gibi hissettim, o zaman haydi devam edelim. :)
BİR ÖPÜCÜĞÜN NÖROANATOMİSİ
[...]
Gözler empati ve duygusal uyum açısında kilit bir beyin yapısına, prefrontal korteksin orbitofrontal (OFC) alanına doğrudan bağlı olan sinirsel uzantılar içermektedir.
İki kişi göz göze geldiklerinde, göz teması gibi işaretlere özellikle duyarlı olan orbitofrontal alanları arasında bir bağlantı kurmuş olurlar. Bu sosyal bağlantı yolları başka birinin ruh halini tanımakta hayati bir rol oynar.
Taşınmaz varlıklarda olduğu gibi, beynin topografyasında da konum çok önemlidir. Göz orbitlerinin ( orbito buradan gelir ) tam arkasında ve üzerinde bulunan OFC, stratejik bir konum işgal eder: Duygusal merkezlerin en üst bölümüyle, düşünen beynin en alt bölümünün birleştiği yerdedir. Beyin bir yumruk gibi olsaydı, kırışık korteks aşağı yukarı parmakların bulunduğu yerde, korteks altı merkezler avucun alt kesiminde, OFC de bu ikisinin bitiştiği yerde olurdu.
OFC, beynin üç önemli bölgesi arasında doğrudan, sinir hücresinde sinir hücresine bir bağlantı kurar: Korteks, ( ya da düşünen beyin ), amigdala ( birçok duygusal tepkinin tetiklendiği yer ) ve beyin sapı ( otomatik tepkinin yaratıldığı sürüngen bölgeler ). Bu sıkı ilişki, düşünce, duygu ve eylemin anlık eşgüdümünü kolaylaştıran hızlı ve güçlü bir bağlantının varlığını ima eder.
[...]
Beynin en üstündeki korteks alanlarıyla, daha aşağıdaki korteks altı alanların bu şekilde birbirine bağlanması, OFC' yi üst ve alt yolun çok önemli bir buluşma noktası, sosyal çevremizi anlamlandırmaya yarayan bir merkez haline getirir. İçsel ve dışsal deneyimlerimizi bir araya getiren OFC, anlık bir sosyal hesaplama yapar; bu da bize birlikte olduğumuz kişi hakkında ne hissettiğimizi, onun bizim hakkımızda ne hissettiğini ve verdiği tepkiye göre bundan sonraki hareketimizin ne olması gerektiğini söyler.
İncelik, ahenk ve pürüzsüz etkileşimler büyük ölçüde bu sinir devrelerine bağlıdır. Örneğin, OFC' nin içerdiği, başkasının duygularını yüz ifadesinden veya ses tonundan okumaya ve bu sosyal mesajlarla içsel deneyimimiz arasında bağlantı kurmaya ayarlanmış sinir hücreleri sayesinde, iki kişi birbirlerinden hoşlandıklarını hissederler.
Bu devreler, bir şeyin ya da bir kişinin duygusal bakımdan bizim için ne ifade ettiğinin izini sürerler. Örneğin, yeni doğmuş bebeklerin anneleri, kendilerine ait ya da tanımadıkları bebeklerin resimlerine baktıkları sırada, fMRI okumaları orbitofrontal kortekslerinin sadece kendi bebeklerinin resimlerine tepki olarak aydınlandığını ortaya çıkarmıştır. OFC etkinliği ne kadar fazlaysa, annelerin hissettiği sevgi ve sıcaklık da o kadar güçlüdür.
Teknik bağlamda, OFC devreleri sosyal dünyamıza bir ''haz değer'' i atfederek, birisinden hoşlandığımızı, birilerinden nefret ettiğimizi, bir başkasına hayran olduğumuzu bize bildirir. Ve böylece bir öpüşmeye doğru giden yolsa temel nitelikteki soruları yanıtlar.
OFC ayrıca, bir kişinin kokusunu nasıl bulduğumuz gibi sosyal estetik değerlendirmeler de yapar; kayda değer güçte bir hoşlanma ya da hoşlanmama duygusu yaratan çok önemli bir sinyaldir bu ( her parfümün başarısının altında yatan biyolojik bir tepkimedir. )
[...]
Tabii ki başka sinir devreleri de işin içindedir. Hareket halindeki bir nesneyle karşılaştığımızda, osilatörler sinirsel ateşlemeyle motor hareketlerimizin hızını uyumlu ve eşgüdümlü hale getirirler. Burada, sıkı bir çalışmayla iki ağzı tam doğru hızda ve doğrultuda yönlendirerek, dişlerin birbirine çarpması yerine dudakların yumuşak temasını sağladıkları söylenebilir. Hatta bir ilk öpüşmede bile...
ALT YOLUN HIZI
[...]
Yeni tanıştığımız birinden hoşlanıp hoşlanmadığımızı sezmek, ilişkimiz geliştikçe aramızda bir ahenk kurulup kurulmayacağını ya da en azından geçinip geçinemeyeceğimizi tahmin etmek anlamına gelir.
Peki ama dostluk, iş ortaklığı ya da aile kurmak üzere yaklaşmamız olasılığı bulunan tüm insanlar arasından, bizi çeken kişileri itenlerden nasıl ayırt ederiz?
Görünen o ki, bu karar alma sürecinin büyük bir kısmı, birisiyle ilk kez karşılaştığımız andan itibaren birkaç dakika içinde tamamlanmaktadır. Aydınlatıcı bir araştırmada, bir derse ilk kez giren üniversite öğrencileri, sadece üç ila on dakika arası bir zaman harcayarak başka bir öğrenciyi tanımaya çalışırlar. Hemen ardından, öteki kişiyle yakın arkadaş mı yoksa sadece selamlaşıp geçen iki tanıdık mı olacaklarını değerlendirirler. Dokuz hafta sonra, o ilk izlenimlerin ilişkilerinin gerçek gidişatını kayda değer bir doğrulukla önceden belirlediği ortaya çıktı.
Bu tür isabetli yargılara büyük bir hızla, hatta saniyeler içinde varılabilir. Böyle anlık yargılar büyük ölçüde, biz dizi sıra dışı sinir hücresinin faaliyetine dayanmaktadır. Bunlar şekli bir iğ gibi olan, bir ucunda irice bir soğanla uzun, kalın bir uzantısı bulunan beyin hücreleridir. Sinirbilimciler artık, sosyal sezginin hızındaki sırrın iğ hücrelerinde yattığını tahmin ediyorlar. Ani kararların ''anında'' alınmasını bu hücreler sağlıyor.
[...]
İğ hücreleri, orbitofrontal korteks (OFC) ile limbik sistemin en yüksek parçası olan ön singulat korteks (ACC) arasında özellikle kalın bağlantılar oluşturur. ACC dikkatimizi yönlendirir; düşüncelerimizi, duygularımızı ve bedenimizin hislerimize verdiği tepkileri koordine eder.
[...]
İğ hücrelerinde bol miktarda seratonin, dopamin ve vazopresin alıcıları bulunur. Bu beyin kimyasalları insanlarla bağ kurmakta, aşka, iyi ya da kötü ruh hallerinde ve zevk duymakta ana rolleri oynarlar.
[...]
Bazıları, kimi insanların ( ya da primat türlerinin ) diğerlerine kıyasla sosyal açıdan daha bilinçli ya da duyarlı olmalarının nedenini iğ hücrelerine bağlamaktadır. Beyin görüntüleme çalışmaları, kişilerarası ilişkilerde daha bilinçli olan -sosyal bir durumu daha doğru değerlendirmekle kalmayıp, aynı durumu bir başkasının nasıl algıladığını da sezen- kişilerde, ACC' nin daha iyi işlediğini ortaya çıkarmıştır.
[...]
İğ hücrelerinin bol miktarda bulunabileceği diğer yerse, sosyal yaşamda bir o kadar önemli roller oynayan ön singulatın (ACC) alanıdır. Bu alan, duygu yüklü yüz ifadelerini sergilememize ve tanımamıza yol gösterir ve yoğun bir duygu hissettiğimizde etkinleşir. Bu hislerin birçoğunun tetiklenme noktası ve ilk duygusal yargılarımızın başladığı yer olan amigdalayla da güçlü bağlantıları vardır.
[...]
Örneğin, algılamakta olduğumuz şey için daha bir sözcük bulamadan, ondan hoşlanıp hoşlanmadığımızı biliriz. ''O şey'' in ne olduğunu kavramamızdan milisaniyeler önce, alt yolun anında bir ''hoşlanma ya da hoşlanmama'' kararını nasıl sunabildiğinin açıklamasına iğ hücreleri yardımcı olabilir.
[...]

Buraya kadar çok bilimsel gitti değil mi? :) Hala odağımız yerinde mi?

Yoksa biraz yorulduk mu? O zaman bir çay, kahve molası nasıl olur?
ONUN GÖRDÜĞÜNÜ GÖRDÜĞÜ ŞEY
[...]
Rölantide çalışan sinirsel bölgeler, insanlar hakkında düşündüğümüzde ya da etkileşimlerini gördüğümüzde faaliyetlerini arttırırlar.
[...]
Sosyal yaşamlarımızı yeniden gözden geçirmenin, beynin durgun zamanlarda en sevdiği etkinlik, en çok reyting alan TV programı gibi bir şey olduğu söylenebilir. Aslında ''insanlarla ilgili'' bu şebeke, beyin ancak bir banka hesabını tutturmak gibi gayri şahsi bir göreve döndüğünde sakinleşir.
Nesneleri yargılamakla ilgili alanların çalışabilmeleri için harekete geçirilmeleri gerekir. Bu durum, insanlar hakkındaki kararlarımızı nesnelere kıyasla saniyenin onda biri kadar daha hızlı vermemize açıklama getirebilir; beynin o bölümleri sürekli olarak bir adım öndedir. Herhangi bir sosyal temasta yine aynı şebeke harekete geçerek, bir ilişki olup olmayacağını ya da olacaksa gidişatını öngören, hoşlanma veya hoşlanmama gibi kararları verir.
[...]
OFC - singulat şebekesi, birçok olasılık arasından en iyi tepkiyi seçtiğimiz zamanlarda harekete geçer. Bu şebeke tüm deneyimlerimizi değerlendirmeye tabi tutarak -hoşlanma ya da hoşlanmama gibi- bir değer atfeder ve böylelikle anlam duygumuzu, bizim için neyin önemli olduğu konusundaki anlayışımızı biçimlendirir.
[...]
Birisiyle karşılaşmamızın ilk anında, bu sinir bölgelerinin lehte veya aleyhte ilk yargıları saniyenin sadece yirmide biri içerisinde oluşur.
[...]
OFC, bağlam gibi verilerden yararlanarak, ilkel bir itki ( çık git buradan ) ile en çok işe yarayan ( ayrılmak için kabul edilebilir bir mazeret öne sür ) arasında bir denge kurar. OFC' nin kararını, ardındaki kuralları bilinçli bir şekilde anlayarak değil, doğruluğunu hissederek yaşarız.
Özetle, birisi hakkında ne hissettiğimizi bildiğimiz anda, OFC hareket tarzımızı belirlemeye yardımcı olur. OFC ham itkiyi bastırarak -en azından bizi pişman olacağımız bir şey yapmak ya da söylemekten alıkoyarak- işimize yarayacak davranışları düzenler.
Bu düzen, herhangi bir sosyal etkileşim sırasında sadece bir kez değil, sürekli olarak çalışır.
Karşımızdaki kişiden hoşlanırsak bir repertuar; hoşlanmazsak bambaşka bir repertuar devreye girer. Etkileşim sürecinde duygularımız değişecek olursa, sosyal beyin söylediklerimizi ve yaptıklarımızı buna göre sessizce ayarlar.
Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu kısa anlarda olup bitenler, doyurucu bir sosyal yaşam açısından hayati bir önem taşır.
[...]
İTKİYE HAYIR
[...]
Alt yol devreleri ilkel duygusal itkileri ( Haykırmak istiyorum ya da Beni o kadar sinirlendiriyor ki çıkıp gitmek istiyorum ) yukarı gönderdikçe, OFC durumun daha ayrıntılı olarak anlaşılmasını sağlayacak şekilde onları değerlendirir ( Burası bir kütüphane ya da Bu daha ilk randevumuz ) ve duygusal bir fren vazifesi görerek, bu değerlendirmeye göre yumuşatır.
O frenler tutmadığında, uygunsuz davranışlarda bulunuruz.
[...]
Yüz yüze etkileşimler sırasında birbirimize kenetlenerek, esas itibarıyla karşımızdaki kişinin yüz ifadesi ve ses tonundan sürekli bir geribildirim alırız, bu da raydan çıkıp çıkmadığımızı bize anında bildirir.
[...]
Olağan koşullarda üst yol bizi hizada tutar. İnternet ise OFC' nin sosyal bakımdan hizada kalmamıza yardım etmek için gereksindiği türdeki geribildiriminden yoksundur.
BİR DAHA DÜŞÜNÜNCE
[...]
Algılarımızı değiştirdikçe, duygularımızı da değiştirebiliriz.
[...]
Üzücü duyguların tetiklenme noktası olan sağ amigdala, fotoğrafta ne olduğunun -bir cenaze töreni- otomatik, çok hızlı bir duygusal değerlendirmesini yapıp üzüntü devrelerini harekete geçiriyordu.
Bu ilk duygusal yanıt o kadar hızlı ve kendiliğinden oluşur ki amigdala tepkilerini başlatıp diğer beyin alanlarını etkinleştirdiğinde, düşünmeyi sağlayan korteks merkezleri durumun analizini henüz bitirmemişlerdir. Amigdalanın anında tetiklediği hislerin yanı sıra, duygusal ve bilişsel merkezler arasında köprü kuran sistemler de o tepkiyi doğrulayıp incelterek, algıladığımız şeye daha fazla duygusal tat katarlar. Böylece ilk izlenimimiz oluşur (Ne hüzünlü. Kadın bir cenaze törenine ağlıyor.)
Fotoğrafın bilinçli olarak yeniden değerlendirilmesi (Bu bir düğün, cenaze töreni değil) ilk düşüncenin yerine yenisini, ilk olumsuz duygu selinin yerine de daha mutlu nitelikte olanını geçirerek, amigdalayı ve ilgili devreleri yatıştıran bir dizi mekanizmayı harekete geçiriyordu.
[...]
Üst yol söz aldığında, alt yolun mikrofonunu kapatıyordu.
[...]
Yeniden değerlendirme sırasında kullandığımız özgül zihinsel strateji, bu devrelerden hangisinin etkinleşeceğini belirler. Bir prefrontal devre, başka birinin sıkıntısını - örneğin bir ağır hastanın ıstırabını- sanki hiçbir kişisel bağımız yokmuşçasına, bir gözlemci gibi mesafeli ve nesnel bir şekilde ( sağlık mesleklerinde çalışanlara özgü stratejiyle ) izlediğimiz sırada etkinleşir.
Hastanın durumunu, örneğin en iyisini umarak ve onun ölümcül bir hastalığa yakalanmadığını, güçlü bir bünyesi olduğunu ve büyük olasılıkla iyileşeceğini düşünerek yeniden değerlendirdiğimizde ise farklı bir devre etkinleşir. Algıladığımız şeyin anlamını değiştirmekle, duygusal etkisini de değiştiririz. Marcus Aurelius'un binlerce yıl önce söylediği gibi, ıstırap ''o şeyin kendisine değil, sizin onun hakkındaki değerlendirmenize bağlıdır ve bunu da her an geri alabilirsiniz.''
[...]
Şaşkınlık konusunda bu kedi gibi olan kaç kişiyiz? :)
ALT YOLUN YENİDEN DÜZENLENMESİ
[...]
Sadece küçümseyen bir dinleyici kitlesinin zihin gözünde canlanmasıyla harekete geçen amigdala, bedenin karşı konulmaz bir stres hormonu kasırgasıyla tepki vermesine yol açar.
[...]
Ne zaman aklımıza bir anı gelse, beyin onun birazını yeniden yazarak, geçmişi bugünkü ilgi alanlarımız ve anlayışımıza göre günceller. LeDoux' nun açıklamasına göre, hücresel düzeyde bir anının çağrıştırılması, ''yeniden bir araya getirilmesi'' güncellendikten sonra yeniden depolanmak üzere yeni bir protein sentezi tarafından kimyasal olarak biraz değiştirilmesi anlamına gelir.
Böylece bir anıyı her aklımıza getirişimizde, onun kimyasını ayarlarız: Bir sonraki çağrışımda, o anı son değiştirilmiş haliyle gelecektir. Bu yeni birleşimin kendine has öğeleri, anımsama sırasında ne öğrendiğimize bağlıdır. Olan şey aynı korkunun sadece depreşmesiyse, korkaklığımız derinleşir.
Fakat üst yol, alt yolu akla davet edebilir. Korkuyu hissettiğimiz sırada kendimize onun pençesini gevşetebilecek bir telkinde bulunabilirsek, aynı anı bizi daha az etkileyecek şekilde yeniden kodlanır. Zamanla, eskiden korktuğumuz anıyı endişeye kapılmadan tekrar aklımıza getirebiliriz. LeDoux' ya göre, böyle bir durumda amigdaladaki hücrelerimiz yeniden programlandığından, başlangıçtaki korku şartlanmasından kurtulmuş oluruz. O halde, terapinin amacı da, öğrenilen korkunun kaydedildiği sinir hücrelerinin yavaş yavaş değiştirilmesi olarak görülebilir.
[...]
[...]
TEMEL EMPATİ
Adam vize almak için bir elçiliğe gitmişti. Onunla mülakatı yapan memur garip bir şeyler fark etti: Neden vize istediğini sorduğunda, adamın yüzünde bir an için tiksinti ifadesi belirmişti. Kuşkulanan memur, vize başvurusu yapan adama birkaç dakika beklemesini söyledikten sonra, başka bir odaya girip İnterpol' ün veri bankasına baktı. Adamın ismi birkaç ülkenin polisi tarafından aranan bir kaçak olarak görünüyordu.
Mülakalatı yapan memurun o bir anlık ifadeyi yakalaması, temel empatinin, yani ötekinin duygularını hemen sezme yeteneğinin göstergesidir. Bir alt yol yetisi olan bu empati çeşidi, hızlı ve otomatik bir biçimde oluşur -ya da oluşamaz. Sinirbilimciler bu sezgisel, altıncı his düzeyindeki empatinin büyük ölçüde ayna sinir hücreleri tarafından etkinleştirildiğini düşünüyorlar.
[...]

SOSYAL ZEKAYI YENİDEN DÜŞÜNMEK
Yirminci yüzyılın başlarında, bir nörolog hafıza kaybına uğramış bir kadın üzerinde bir deney yaptı. Kadının durumu o kadar kötüydü ki, neredeyse her gün gittiği doktoruyla her defasında yeniden tanıştırılması gerekiyordu.
Bir gün doktor avucunun içine bir raptiye sakladı. Her zamanki gibi kendini hastaya tanıtıp, elini sıktı. Raptiye kadının eline battı. Sonra doktor dışarı çıktı, tekrar içeri girdi ve kadına daha önce tanışıp tanışmadıklarını sordu.
Kadın tanışmadıklarını söyledi. Fakat doktor kendini yeniden tanıtıp elini uzattığında, kadın elini geri çekti.
Joseph LeDoux bu öyküyü üst ve alt yollarla ilgili bir hususu belirtmek için anlatıyor. Kadının hafıza kaybı, üst yol devrelerinin bir parçası olan temporal (şakak) lobundaki lezyonlardan kaynaklanıyordu. Alt yolun merkezi düğümü olan amigdalası ise sağlamdı. Şakak lobu biraz önce başına ne geldiğini hatırlayamasa da, raptiyenin tehdidi amigdalasının devrelerine kaydedilmişti. Kadın doktoru tanımıyor, ama ona güvenmemesi gerektiğini biliyordu.
[...]
Birinci kısmı tamamladık :)
Kitap, altı kısımdan oluşmakta, her hafta bir ya da iki kısmı ele alacağız. Önümüzdeki hafta buluşmak dileğiyle... :)





Yorumlar